Powered By Blogger

1 Kasım 2016 Salı

SAPANCA-MAŞUKİYE-KARTEPE



Üç arkadaş bu hafta sonu günübirlik Sapanca gezisi yapmaya karar verdik. Anlaştığımız bir tur ile sabahın alaca karanlığında düştük yollara. Aksi gibi saatlerin alınmadığı ama telefonların ister istemez saatleri geri aldığı bir gün olması nedeniyle. Duraklardan alınacak yolcuları beklemek günün ağarmasına gideceğimiz yere biraz daha geç gitmemize sebep oldu.


Rehberimiz, Çağla kızımız (üniversite son sınıf öğrencisiymiş) tecrübe eksikliği olmasına rağmen insanları idare edebilme becerisiyle bizden tam not almayı başardı. Çağla otobüs hareket halindeyken herkesle tek tek ilgilenmiş ve grubu kaynaştırmayı başarmıştır.


Hava kapalıydı. Yolculuk sürerken daha da kapatmaya başladı ne de olsa Bolu yöresine doğru gidiyorduk. Artık sonbaharın kışa doğru geçiş yapma hazırlığı içinde olduğu bir dönemdeydik. Bolu dağında verdiğimiz molada ''kış'' geldiğini iyice hissettirdi çünkü sulu kar yağıyordu. Biz yine de  gideceğimiz yer hakkında konuşuyorduk. İnşallah orada hava biraz daha yumuşak olurda sonbaharın son yolculuğunu doğa gezisiyle hissederiz diyerek molayı bitirdik. Sapanca'ya yaklaşırken Çağla gideceğimiz yerler hakkında bilgiler verdi. Bunlardan ilki Sapanca hakkındaydı.


Sapanca Gölü: Marmara Bölgesi’nin çarpıcı güzelliklerinden biridir Sapanca Gölü. Uzunluğu 16 kilometredir. Yemyeşil bir doğa harikası olan bu göl kaynağını dağlardan gelen kar suyundan almaktadır. Alabalık türleri yoğundur gölde. Kıyısında piknik yapmak, hamakta uyumak, kitap okumak ve kuş seslerini dinlemek istiyorsanız Sapanca Gölü tüm bu güzellikleri önünüze sermeye hazır.



Maşukiye’den bahsetmeden önce Maşukiye isminin hikayesinden bahsedel
Aşuk âşık olanı, Maşuk ise âşık olunanı temsil etmektedir.


 Aşuk ve Maşuk’un Hikayesi:


 Âşuk ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamıyorlar. Bir gün Aşuk dayanamayıp Maşuk’un evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
- Kim o?
Âşuk cevap veriyor:
- BEN im!
Maşuk içerden sesleniyor:
- Git buradan!
Âşuk şaşırıyor. İnanamıyor, üzgün bir şekilde gidiyor. Dağlar, ovalar dolaşıyor. Maşuk’un aşkından ölecek duruma geliyor, olaylara anlam veremiyor. Dayanamayıp tekrar Maşuk’un kapısına geliyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
- Kim o?
Diyor. Âşuk cevaplıyor:
-BEN im.
Maşuk içerden sesleniyor.
- Git buradan!
Âşuk deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye böyle yaptığını! Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebini bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Âşuk kendini Maşuk’un evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
-Kim o?
Âşuk cevaplıyor:
-SEN im.
Maşuk içerden sesleniyor:
-Gir içeri o zaman!
AŞK, SEN im diyebilmektir.
Maşukiye: Sakarya Sapanca’nın en göz alıcı beldelerinden biri olan Maşukiye’nin ismi ''aşık olunan'' anlamına gelen ''maşuktan'' gelir. Ağaçların göğe kadar uzandığı, tertemiz  havanın tüm hücrelerinizi ele aldığı bir yerdir burası. Buraya geldiyseniz mutlaka ama mutlaka ‘Kirazlı Yayla’ya çıkmalısınız. Sadece manzara izlemek için bile gelinebilir buraya çünkü tüm Sapanca’yı kuş bakışı izleyen bir manzarası vardır. Doğanın en güzel renklerine ev sahipliği yapan Maşukiye’de tüm sokak isimleri çiçek isimlerinden oluşmaktadır. Birçok caddeye papatya, oya ağacı sokak, küpe çiçeği, menekşe caddesi gibi sevimli isimler verilmiştir.




Kartepe: Adı da üstünde olduğu gibi bu bölge daha çok kışın daha aktif ve güzel olmakta. Biz sonbahar mevsiminde gittiğimiz için kardan çok, sararıp dökülmüş yapraklar gördük. Ama bu görüntü bile çok güzeldi.


Kartepe’de bir kafeye girip Sapanca Gölü manzarasına bakarak , çıtır çıtır yanan soba yanında çay içtik.  

 

Kafe çok otantik döşenmiş. Ayrıca her masada günlük gazeteler bulunmaktaydı. (gazete olayını bir kafeye yakışır buldum demeden geçemeyeceğim.)






Burada işimiz bitince Maşukiye’ye doğru yol almaya başladık. Arasında ortalama 20 dakikalık bir uzaklık var.
Maşukiye’ye geldiğimizde öğle yemeği vakti geldiği için lokantaya doğru yol aldık. Lokanta oldukça güzel döşenmiş ve bahçesi bir harikaydı. Buraya gelip te alabalık yememek olmazdı. Çok kıvamında pişirilmiş alabalık, fırında mantar aldıktan sonra buranın yöresel lezzeti olan fırında helva tadarak yediğimiz balıkları öldürdük.  :)

fırınlanmış helva tatlısı


Yemekte turda bulunan yabancı üniversite öğrencileriyle tanıştık. Türkçemizi 3 yılda gayet güzel öğrenmişlerdi. Ayrıca Türkçe ‘’kolay’’ diyorlardı. Şivelerindeki tatlılıklarıyla gençlerle birlikte olmak ve bir şeyler paylaşmak güzel bir an olmasına vesile oldu.

Yemek sonrasında hafif yağmur yağsa da semaverde yapılmış çaylarımızı alıp lokantanın bahçesini dolaştık.



Tabiî ki olmazsa olmazımız fotoğraf çekimleriyle anları biraz ölümsüzleştirmek istedik.






Çaylar bittikten sonra serbest zamandan yararlanarak Maşukiye’yi dolaşmaya başladık.




Sonbahar mevsiminin güzelliğini bir kez daha hissederek rengarenk düşmüş yapraklara basarak, akan suların ve öten kuşların seslerini dinleyerek dolaşmaya başladık son noktaya geldiğimizde bir çağlayan sesi duyduk ve  önünde resim çekinmek için olmadık yerlerden geçerek çağlayan önüne ulaştık. (çılgınlığımıza gökten üç elma düşmüş espirisini patlattık)

                      Bu eşsiz görüntü beni oldukça etkiledi.



Dönüş yolunda giderken gördüğümüz salıncaklar bizi oldukça heyecanlandırdı. Salıncaklara binerek çocuklar gibi şenlendik.

Doğa bir harikaydı ve eğlenerek doğanın tadını çıkardık.






Ayrıca gençlere ve çocuklara hitap eden aktiviteler bulunmakta.

 

 








Otobüse doğru geldiğimizde bir akan su önünde bulduk kendimizi . en güzeli de sevimli bir köpekle karşılaşmamızdı karelerimize onu da eklemek gereği duyduk.






 
Ve gökyüzünün rengi


Maşukiye gezimiz bittikten sonra ''Sapanca Gölü'ne'' doğru yol almaya başladık. Yolda gördüğümüz hurma ağaçları bizleri oldukça heyecanlandırdı. Bir fırın önünde durup ta köy ekmeği almak isteyenler olunca ben de bu hurma ağaçlarını görüntüleme gereği duydum.

Son durak Sapanca Gölü'ne geldik. Arkadaşlar közde, ben haşlama birer mısır alarak sahilde  yürüdük. Yavaş yavaş hava kararmaya başlarken gölün kenarında bir kafede oturarak buradan ayrılmadan kahvemizi içelim istedik. Tam kahveleri yudumlarken su gösterisi başladı.





Kahve, resim çektirme, su gösterisi izleme derken Ankara'ya dönme vakti geldi. Her biten güzel gün gibi bu günde bitti. Ama bizde bıraktığı tat uzun bir süre bizleri etkileyecektir. İyi ki gelmişiz.