Kalkan içerisinde
yapılacak pek fazla bir şey yok, bir kaç otelin plajı-iskelesi, bir su sporları
merkezi, limanı, liman içerisinde tekne turları ve aktivite yapabileceğiniz tur
firmaları bulunmakta. Son zamanlarda Kalkan ve Kaş dalış ile ilgili ön plana
çıktığından dalış firmaları da bulunuyor.
Birkaç kilometre
ileride bulunan Kaputaş Plajı’na araba ile ulaşıyoruz. İnanılmaz bir görüntü.
Aman Allahım. O nasıl bir renk kombinasyonu. Tüm doğa uyum içerisinde. Tepeden
oldukça yüksekten aşağıyı manzarayı seyrediyoruz. Kaputaj Plajı Kaş ile Kalkan
arasındaki sahil yolu üzerinde bulunan kanyon
ağzı plajıdır.
Yer altından
akmakta olan suyun deniz kıyısında kumlar arasından süzülmesi sonucu suyu genel
olarak serin ve turkuaz
rengindedir.
187 basamak inilerek plaja ulaşılıyor. Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü Kaputaş
Mevkii'nde resimdeki yarmalar açılırken meydana gelen iş kazasında 4 işçi
hayatını kaybetmiş. Plajın hemen yukarısından geçen yolun kenarında; üzerinde,
ölen işçilerin isimlerinin bulunduğu 2 adet tabela bulunmakta. Bizde böyle bir
güzelliği bizlere ulaştırmak için uğraşan ve ölen bu işçileri rahmetle
anıyoruz.
Plaja inebilmek
için oldukça fazla basamak inmek durumundasınız. Bu inerken problem yaratmasa
da eve dönelim dediğinizde yukarıya doğru tırmanırken sıcakta kalbinizin
ağzınızdan çıkacakmış gibi olmasına sebep oluyor. Su dalgalı değil, tertemiz ve
bir kaç adım sonra derinleşiyor. Merdivenlerde şemsiye altında içecek ve
yiyecek satan yaşlı amca ile teyzeden başka hiçbir satıcı veya tesis yok burada.
Bir de belediyenin şezlong kiralayan görevlisi. Şezlonglar tanesi 5 Ytl’den
gideceğiniz saate kadar sizde kalabilecek biçimde kiralanıyor. Bunun
karşılığında da belediye makbuzu kesiyor görevli.
Kaş’a gelince
begonvillerle kaplı sokaklarda yürüyerek Likya
lahitleri, kaya ve anıt mezarlar ile Kaş Antik Tiyatrosu görmeye doğru yürüdük. Deniz
kenarından rahatlıkla fark edilebilen sur kalıntıları insanı kendine hayran
bırakıyor.
Antiphellos Antik
Kenti, tarihi yolculukları sevenlerin ziyaretçi akınına uğramaktadır. Kaş
ilçesinin sınırları içinde olan kent, çok önemli eserlerini günümüze kadar
taşımayı başarmıştır.
Bu eserlerin en
başında ise şehrin kuzeyinde yer alan kayalara oyulmuş mezarlar ile Likya
lahitleridir. Lahitlerin en görkemlisi ise Kral Mezarı olarak adlandırılan
Likya yazıtlı anıt mezardır ve kesinlikle görülmeye değerdir.
Kaş evlerinin
arasından Uzunçarşı’da dolanıyorsunuz; renk renk ve ışıl ışıl dükkanlar…
Takılar, Kaş desenli, işlemeli binbir türlü hediyelik eşyalar, lokantalar,
kafeler derken karşınızda Kral Mezarı olarak bilinen Lahit çıkacak. Kaş’ın en
güzel süsü ve en önemli eseri…
Bu önemli
kalıntıların arasında Kaş Antik Tiyatro'su da vardır. 4 bin kişilik bir
kapasiteye sahip olan tiyatro M.Ö. 1.yy'da yapılmıştır. Saymakla bitirilmez
Antiphellos Antik Kenti'nin kalıntıları. Zengin tarihiyle Kaş'ta konumlanan bu
antik kent deniz, kum ve güneşten bir an olsun ayrılıp değişik zamanlar
geçirmek isteyenleri bekliyor.
Tiyatroda oturup
deniz manzarası karşısında tüm karmaşık düşüncelerinizi çözeceksiniz. Bu arada
Antiphellos Antik Kenti'nin diğer kalıntılarını da ziyaret etmeyi sakın
unutmayın.
Kaş’ın
sokaklarında yürürken eski taşlı yollarda yürümekte ayrı bir haz vermekte.
Araç otoparkının
bulunduğu yere park edip, yaklaşık 200m sahile ulaşmak için yapılmış tahta
yoldan ilerliyoruz. Biz Patara’ya vardığımızda muhteşem bir manzarayla karşı karşıyaydık. 18km boyunca uzanan o muhteşem kumsallar insanın
tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Plajın girişte kalan kısmı kalabalık
fakat diğer alanlar oldukça müsait, ee ne de olsa 18km uzunluğunda. Yiyecek
ve içecek ihtiyaçlarınızı karşılamanız için bir büfe bulunuyor, duşlar ya da
giyinme kabinleri de burada aynı yerde bulunuyor. Plaj iki alana ayrılmış. Tahta parçaları kumsalın belli bir
alanından itibaren dikilerek insanların girmesi engellenmeye çalışılmış. Çünkü
bu alanlar Carettaların yumurtlama alanı. Denizi bir müddet gitseniz bile
(50-60m) hala dizlerinize geliyor. Ayrıca kumlu olmasından dolayı biraz çamur
görünümlü idi. Ayrıca deniz oldukça dalgalıydı.
Patara bir Lykya
kenti. Bu yüzden bir çok eski kalıntıya sahip. Hatta dünyanın en eski
Parlemento binası da burada bulunuyor. Bu kalıntıları gezmek ve arkeolagların
kazı alanlarını görmek mümkün. Kazılar halen devam ediyor ve oldukça büyüleyici
gözüküyor. Bu tarihi kalıntılar antik kentin girişindeki köye kadar devam
ediyor.
Tatilimizin 4.
günü Kalkan –kaş yolundan ilerleyerek
Antalya’nın Demre ilçesini gezip, dönüş yolculuğumuz başlayacak.
Demre ilçesi, bir diğer adıyla Kale ilçesi, Antalya'nın turistik ilçelerinden birisidir. İçinde barındırdığı tarihi kalıntılar sebebiyle Myra olarak da anıldığı olmaktadır. Demre, tarih boyunca Likya'nın en önemli kentlerinden biri olmuştur Roma hâkimiyeti zamanında ise Demre daha da gelişmiş ve zenginleşmiş.
Demre de Myra
antik kente vardığımızda otobüsümüzün durduğu yerde nar ağaçları dikkatimi çekti.
Harika görünüyorlardı.
Zaten antik kentin girişinde de satıcılar nar suyu satmakta idi. Bir bardak
içip içimizi bir nebze olsun serinlettik. Antik kente doğru ilerlerken
hediyelik eşya satan satıcıların önünde biraz oyalanıp, birkaç hediyelik eşyalar
aldık.
Bugünkü Demre İlçe
merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova
üzerinde kurulmuştur. Myros nehrinin (bugünkü Demre Çayı) batısındaki ulaşıma
elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer
yanında yer alan Andriake (Çayağzı) limanından da bölgenin deniz ulaşımı ve
ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya
mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel
Baba) ile ünlüdür.
Likya Birliğinin
Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı
inşa edilmiş ve onarılmıştır.
Bizans Döneminde
ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri
olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos'un (Noel Baba) şehrin
piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise
yapılmasına borçludur. Myra, 7. yy.dan itibaren gerek deprem, su baskını ve
Demre Çayı'nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini
yitirip 12. yy.da köy hüviyetine
dönüşmüştür.
Günümüz kalıntılarını,
akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya
mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda
olan Roma Dönemi surlarının | dışında, Helenistik hatta İ.Ö.5.y.y.'a tarihlenen
sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür. Akropolün güney eteğinde yer alan
tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma
Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtır. Sahne binası ikinci katın yarısına
kadar ayaktadır.
Tiyatronun hemen
iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev
mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının
içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden
biridir.
Ayrıca yine
kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst
üste veya yan yana sıralanmaktadır.
Tiyatro
yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma
Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su
ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla
karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda 3 oy hakkına sahip 6 şehirden biri
olan Myra'nın "En parlak kent" unvanıyla anılması ne denli önemli bir
kent olduğunu göstermektedir. Myra'nın Likya konfederasyonuna ait sikkelerin
yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası Artemis'in
Anadolu'nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması ayrı bir önem
taşımaktadır. Likya eyaletinin başkenti
olan Myra'nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması
Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır.
Ancak ne yazık ki böyle önemli bir antik kent olan Myra'dan bugüne çok fazla eser kalmamıştır. Şu anda ayakta olan kalıntıların en önemlisi Likya'nın en büyük tiyatrosundan kalanlardır. Bu tiyatro aynı zamanda Likya'nın en iyi korunmuş tiyatrosudur.
Tiyatro doğu ve batı diye ikiye ayrılmış olup Myra'nın arkasında yükselen kayalık bir tepede kurulmuştur.
Bizans döneminde ise kent en önemli dini ve idari merkezlerden biri haline gelmiştir. Kent bir zamanlar piskoposluk merkezi de olarak kullanılmıştır.
Dönemin önemli din adamlarından St. Nicholaus, 4. yüzyıl başında piskopos olarak burada görev yapmıştır ve halka kendini sevdirmiştir. Ayrıca inancı uğruna da çok acılar çekmiştir. Bu sebeplerden dolayı Myra o zamandan beri çoğunlukla haç amaçlı ziyaret edilen bir yer olmuştur. Bu bakımdan Demre için Hıristiyan dünyasının her açıdan ilgi noktasıdır diyebiliriz.
Kentte, her sene 6 Aralık günü Noel Baba etkinliklerini yapmak geleneksel hale gelmiştir.
Kentte, her sene 6 Aralık günü Noel Baba etkinliklerini yapmak geleneksel hale gelmiştir.
Bir diğer önemli kalıntı ise St. Nicholaus kilisesidir. Bu kilisenin ilginç bir özelliği bulunmaktadır. Yapı bugün 7 metre kadar toprak seviyesinin altındadır. St. Nicholaus'un kemikleri kilise içindeki mermer bir mezarda bulunurken daha sonra bazı kemikleri İtalyan halkı tarafından çalınmış ve Bari'ye kaçırılmıştır.
St. Nicholaus, Rusya'da çok kutsal ve aziz sayılmaktadır. Ruslar bu sebeple kiliseye bir kilise çanı ilave ederek kubbeyi bir ilaç tonozu ile değiştirmişlerdir. Onların inancına göre St.Nicholaus çocukları, gemicilerin ve ağır işlerde çalışan işçilerin koruyucu azizi ve çocukların babasıdır.Bir gezi maceramızda burada bitmiştir. İyi ki geldik gördük. Sıra görmek isteyenlerin olsun.