Powered By Blogger

21 Eylül 2016 Çarşamba

FETHİYE- PLAJLARI, SAKLIKENT, YAKAPARK VE TLOS ANTİK KENTİ


 
TURKUAZ RENKLİ PLAJLARIYLA FETHİYE GÜNLERİMİZ


Dokuz günlük bayram tatilini fırsat bilerek bu tatili dönemin en etkili uygarlıklarından Likya kentlerine doğru bir doğa, kültür ve tarih yolculuğu yapmaya ve tekne turlarıyla, nefis doğa manzaralarını ve bu coğrafyada yaşamış uygarlıkların izlerini takip etmeye yani Fethiye turuna katılmaya karar verdik. Ankara kalkışlı bir turla anlaşıp, düştük yine yollara. Gece yolculuğu yapıp sabah 9:00 gibi otelimizde olduk. Güzel bir kahvaltının ardından ilk günkü turistik gezimize başladık. İlk gün ''Belce kız'' ve ''Ölüdeniz'' plajına gidip günün denizle buluşma ve yüzme işini yaptık.



Belce Kız plaj görüntüleri

 
 
 

 Ölü deniz plaj görüntüleri





 




 

 
Plaj bir harika, deniz muhteşem turkuaz görüntüsüyle ruha huzur verirken, gökyüzünde yamaç paraşütü yapanlar duygularımıza heyecan katıyorlardı. Boyun ve omuz bölgemdeki rahatsızlığım olmasa ben bile onların arasına katılmak isterdim.


Plajda geçen serbest zaman sonunda turumuzun ikinci durağı olan Saklıkent’e doğru yol almaya başladık. Deniz kenarında vakit geçirmek dinlendirici olsa da, doğanın bize sunduğu harikalardan biri olan Saklıkent Kanyonu’nu görmeden olmazdı.



Saklıkent Kanyonu 4. Jeolojik zamanda meydana gelen depremler sonucunda jeolojik yapının karstik orjinli olması ve Fethiye ile Kaş ilçesi arasındaki sınırı oluşturan Karaçay Nehrinin ve binlerce yıl boyunca Beydağlarından gelen akarsuların kayaları aşındırması sonucu oluşmuş tüm güzelliği ve görkemi ile bugünkü şeklini almıştır.

Bir rivayete göre 25 yıl önce bir çoban tarafından bulunmuş, yöreyi Çevre ve Orman Bakanlığı, Saklıkent milli parkı olarak ilan etmiştir.  Tahta köprüler üzerinde yürüyerek su kaynağının olduğu yere varılabilmektedir. Havanın en yüksek sıcaklıkta olduğunda bile vücudun soğukluğuna dayanamayacağı bir derecede akan su, aynı zamanda içilebilecek kalitededir. Görüntüsü ise ruha huzur vermektedir.

Yürüyüş parkurunun ilerleyen kısımları daha tehlikeli olup, yer yer derin çukurlar ve şelaleler karşınıza çıkarak harika görüntüler oluşturuyor. Bu yürüyüşlerde özel olarak üretilen plastik ayakkabılar giyilerek parkurun hem kolay hem de zevkle tamamlanması mümkün olmaktadır. Kanyondaki nehrin dış kısmında killi toprak, özellikle kozmetik sektöründe kullanılıp, güzellik iksiri olarak Dünya'nın bir çok yerinden ilgi görmektedir.

Bölgeye ulaştıktan sonra nehrin kenarında kurulmuş mekanlarda o muhteşem doğanın içinde yemeğinizi de yiyebilirsiniz. Ağırlıklı gözleme çeşitleri bulunmaktadır.



 

 


Güzel bir günün ardından otele doğru yol almaya başladık.

Turun ikinci günü sabahı  kahvaltımızın ardından  otobüsümüz, 1923 mübadelesini yaşamış bir Türk-Rum köyü olan Kayaköyü’ne doğru yol aldı.

Kayaköyü’ne çıkarken çok etkilendim. Sahipsizlikten virane olmuş evler karşımıza çok çıkar ama böylesini ilk defa gördüm. Burada virane olan bir ev değil bir köy sahipsiz. Bu sahipsizliğin yarattığı viranelik gözlerimin önündeydi. O evlere bakarken sanki köyün her evinden sesler geliyor gibiydi. Doğum sancısı çeken bir kadın, bir yakınını kaybetmiş kişilerin ağıtları ya da sevinçler, kahkahalar. Ne tuhaf oysa şimdi o yaşayanların hiç biri burada yaşamamaktalar. Bunları düşünürken bir yandan da evlerin yerleşim planına hayran kalmamak mümkün değil. Evler dağın yüzeyinde birbirini rahatsız etmeyecek şekilde güzel bir yerleşim oluşturmuş. Yıkık ve terk edilmiş halinde bile güzellik var.





Tabi ki bütün bunlar benim görüşlerim. Esas köy hakkındaki bilgileri rehberimiz şu şekilde açıkladı. Ben de aklımda kaldığı kadarıyla yazacağım.

Kayaköy çukur ve yamaç arazide iki tip yerleşime sahipmiş. Yamaçta Rumlar oturup daha çok yerleşik düzene ait izler bırakmışlar. Çukur arazide ise Türkler oturur, daha çok tarımla uğraşırlarmış. Bu nedenle de tepedeki Rum evleri, geçmişin izlerini saklıyor.

Yüzyıllar boyu süren beraberlik bölgeye barış ve zenginlik katmış. Evlerin savunmasızlığı, bitki çeşitliliği, tarım alanlarındaki düzenlilik, modernlik barışı çağrıştırıyor.
Yunanlıların Batı Anadolu'daki işgalinde bile araları bozulmamış "Kaya"lıların. Yunanlıların yenilgisini, bölgeyi terk edişini; sirtakilerle, zeybeklerle kutlamışlar günlerce. Savaşta bile ayrılmayan Türk ve Rumlar, 1923-1924'te mübadele ile ayrılmışlar. İnsanlar evlerini, topraklarını, komşularını bırakıp gitmişler yurt kabul ettikleri Kayaköy'den. Onların gitmesiyle boşalan Kayaköy'e, Yunanistan'dan gelen Türk mübadiller yerleştirilmişse de çoğunluğu tarım yöntemlerinin farklılıklarından burayı terk edip Orta Anadolu'ya yerleşmişler.




KAYAKÖY’ÜN TARİHİ VE ÖZELLİKLERİ

Kayaköyü, onbirinci yüzyılda, Rumlar tarafından Likya uygarlığına ait "Karmylassos" kenti üzerine kurulmuş ve bu kentin ismi "Levissi" olmuş. Yaklaşık 25.000 kişinin yaşadığı köy, yirminci yüzyılın başına kadar varlığını sürdürmüş. Levissi'li Rumlar ticaret ve el sanatları ile geçimlerini sağlıyorlarmış, marangoz, bakırcı, kalaycı, demirci gibi zanaatkarlar, Kayaköy'ün dışında mevsimlik olarak başka Türk köylerine çalışmaya giderlermiş. Bayanlar genellikle ev işleri ile ilgilenir, boş zamanlarında dokuma yaparlardı. Çocuklar için ilköğretim mecburi idi. Kızlar ve erkekler ayrı ayrı okullarda Rumca eğitim alırlarmış. Daha yüksek eğitim için öğrenci; Rodos, İstanbul veya Atina'ya gitmek zorunda kalırmış. Okulların aksine Türkler ve Rumlar aynı kahvelere gider, birlikte vakit geçirirler, ancak birbirlerinden kız alıp vermezlermiş

Tüm kötülüklerin anası savaş, Kaya Çukuru'nda dostça yaşayan, iki toplumu birbirinden ayırmış, kentinden, evinden, anılarından koparılan insanlar için pek çok acılar yaşatmış. 30 Ocak 1923 tarihinde, Türk ve Yunan hükümetleri ile yapılan halkların karşılıklı değişimi anlaşmasına göre, Levissi Kentini terk eden Rumlar, bölümler halinde Fethiye Limanından Yunanistan'a göç etmiş, yerlerine Batı Trakya'dan aynı kaderi paylaşan, ama daha az sayıda Türk göçmenler getirilmiş. Bu göçmenlerin çoğu Kayaköy'deki koşulları beğenmeyerek, Anadolu'nun başka yerlerine yerleştirilmiş. Gerek göçü yaşayan Rumlar, gerekse Kaya Köyü'nde kalan Türklerden, Levissi'nin canlı günleri hakkında bazı bilgiler toplanmıştır. Kayaköy ve çevresinde antik döneme ait bazı kalıntılar mevcut, kuzeyde İ.Ö 4. yüzyıla ait, üç adet lahit mezar ile üzerindeki likçe yazılarla aynı sayıdaki kaya mezarları, yörede antik çağdan günümüze ulaşan en eski kalıntılar olarak gösterilebilir.


 












Levissi yerleşiminde yapılar belirli planlamadan uzak, arazinin eğimine uygun olarak, ışık ve manzara açısından birbirlerinin önünü kapatmayacak şekilde inşa edilmişlerdir. Yapılarda güneş kaygısından çok, kuzeydeki panoramaya açılma ön plandadır.


Yapıların büyük çoğunluğunu evler oluşturmaktadır. Arazinin yapısına göre tek veya iki katlı olarak inşa edilen evlerde zemin kat genellikle ahır veya kiler olarak kullanılmıştır. Evlerin büyük çoğunluğu tek ve ikişer odalı mekanlardan oluşmaktadır. Evlerin girişinde genel olarak yaşam alanları ve sarnıçlar bulunmaktadır. Sarnıçların üzeri aynı zamanda ayrı bir mekan olarak kullanılmıştır. Yamaçlara tırmandıkça aşağılardaki sık ve dar planlı ev dokuları seyrelerek, mekanlarda genişleme ve rahatlama görülür. Evlerin taban ve tavan döşemeleri ile kapı ve pencere doğramaları ahşaptır. Ancak mübadele sonrası terk edilen evlerin ahşap elemanları, yörede oturanlar tarafından sökülerek ya kendi evlerinde kapı ve pencere, ya da yakacak olarak kullanılmıştır. Çatıların tamamına yakını düz ve sıkıştırılmış topraktandır. 

 

İç mekanlarda ocak, niş ve kornişlerden izler kalmıştır. Sarnıçlar ve tuvaletler evlerin dışındadır. Yerleşiminde kullanma suyu evlerin çatısı üzerine yağan yağmur sularının toplandığı sarnıçlardan temin edilmiştir. İçme suyu ise, Levissi'ye Hisarönü Köyü yönünden girişte ve Kızlar Okulunun altında bulunan çeşmelerden alınmıştır. Turabi Çeşmesi, önünden ve yanından geçen yollara revaklı cephe vermektedir. Çeşmenin üzerinde 1919 tarihli yapım kitabesi bulunmaktadır.

Yerleşimde ziyaretçiye görsellik sunan yapıların başında kiliseler gelmektedir.  Yukarı Kilise, yerleşimin ortasına yakın hakim bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Aşağı Kilise, günümüze daha iyi korunarak ulaşmıştır. Korunmasında en önemli etken, yapının 1960'lı yıllara kadar camii olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Günümüze maalesef tamamı ulaşmamıştır.

Kiliselerin dışında iki ayrı okul binası yerleşimin ortak yapılarından diğer grubu oluşturmaktadır. Kızlar ve erkeklerin ayrı eğitim aldığı Levissi'de Kızlar Okulu Turabi Çeşmesi'nin hemen üzerindeki yükseltide, Erkekler Okulu Yukarı Kilise'nin kuzey-batısındaki tepenin zirvesinde yer almaktadır. Halen Fethiye Müzesi'nde bulunan Kızlar Okulu'nun kitabesinde, yapıyı Lövisidi Kardeşlerin yaptırdığı belirtilmektedir. Sadece ilköğretimin yapıldığı okullarda öğrenim dili Rumca olarak okutulmuştur. Yukarı Kilisenin kuzey kesimdeki boş alan ve çevresi, kentin ticari alanını oluşturmaktadır. Yapılar bugün tam olarak tanımlanamasa da kullanıldığı dönemde çevrede kahve, kasap, manav, bakkal, kumaşçı gibi dükkanların bulunduğu bilinmektedir. 1923 yılında gerçekleşen mübadeleyle Levissi'de yaşayan Rumlar Yunanistan'a göç ederken Kayaköy'e de Selanik ve civarından gelen muhacirler yerleşmişlerdir. Eski Kayaköy'ün turistik açıdan daha verimli değerlendirilmesi gerektiği  düşünülmektedir.

Şimdilerde ise gayet yerinde iyi niyetli girişimlerle Kayaköy; Türk-Yunan Dostluk Köyü ilan edilmiştir. Günümüz insanına yakışan da budur. Dostluğumuzu biraz daha ileriye taşıyarak Levissi yerleşimindeki metruk yapıları, doğanın insafına terk etmeden daha uzun yaşamlarını sürdürmek için uygulamaya geçmek samimiyetimizi perçinleyecektir.


Köyden ayrılırken yol üzerinde yıkık evlerden toplanmış eşyalar tezgahları süslüyordu.Aşağı tarafta yaşayan bu insanlar eski eşyaları tezgahlarında satarak gelir elde etmeye çalışıyorlardı.
 



Kayaköy’den ayrıldıktan sonra Tlos Antik Kent ve Yakapark’a doğru yol almaya başladık.

Tlos Yakapark, ovanın tüm sıcaklığından uzak 650 mt. yüksekliğinde serin, doğa ile uyum içerisinde bir doğa su cenneti. Değirmene su taşıyan yüzlerce yıllık çınar ağaçlarının oluklarından taşan sular zengin şelaleler oluşturuyor. Günün tüm yorgunluğunu doğa harikası olan bu mekanda bir anda unutuyorsunuz.



Yakapark'ın anıt olmuş ağaçları, kademeli terasları, havuzu, su kanalları, hamakları, kerevetleri, taş masalar ve köşkleri ile çevreyle olan uyumunu hemen farkedeceksiniz.

Barın tezgahı taştan yapılmış ve kenarından buz gibi suyun aktığı bir kanal geçiyor. İçinde de alabalıklar dolaşıyor.. Alabalıklar kedi gibi, sevilmekten hoşlanıyorlar, kaçmıyorlar

Turumuzun Tlos antik kent gezisi öncesi, alabalık çiftliğinin lokantasında öğle yemeğimizi yemek üzere Yaka Köyü‘ne (Yakapark) geçiyoruz. Ağaç kökleri ve taşların altından akan buz gibi soğuk suyun şırıltısı ve buranın serin atmosferi sizi modern hayatın tüm stresinden ve dertlerinden uzaklaştıracak. Yemek aramızdan sonra araçlarımızla Tlos’a doğru yola koyuluyoruz.

Türkiye güneybatısının en zengin tarihi, arkeolojik ve doğal kaynaklarına sahip olan eski Likya bölgesinde her adımda sıradışı birşeyle karşılaşmanız hiç de zor değil. Akdağ’ın (diğer adı Masisitus) güney eteklerinde, bugüne kadar en iyi korunmuş olan antik yerleşimlerden biri olan Tlos bulunmaktadır. Doğa ananın şefkatle kucakladığı Tlos‘un kalıntılarını anlatmaya kelimeler yetmiyor. Kale tepesinde (Akropolis) Pegasus ve Chimera’yı çarpışırken duyacak, Roma hamam-hastanesinde eski Romalıların nasıl şifa bulduklarını öğrenecek, stadyumda Olimpiyat Oyunları ve gladyatör oyunlarının atmosferini hissedecek, tiyatroda Yunan drama sanatlarının sırlarına erişecek, eski mezarlıktaki (Necropolis) farklı birçok mezarın arasında insanoğlunun sonsuzluğa erişme isteğinin ardındaki düşünceleri anlayacaksınız. Yunan-Roma tarihi ve mitolojisini öğreneceğiniz bu zevkli keşif turu, size konaklama merkezinizden yapacağınız 45 dakikalık bir araba yolculuğu kadar yakın. Daha zevkli zaman geçirmeniz adına tura çıkmadan önce bölge hakkında biraz okuma yapmanızı da tavsiye ediyoruz.


























Hiç yorum yok: