Powered By Blogger

26 Haziran 2016 Pazar

İTALYA-NAPOLİ





İtalya,  benim ve çocuklarımın ilk yurtdışı gezisi olmasından dolayı mıdır nedir? Bizde ayrı bir yeri vardır. Gezimizin ilk durağı Napoli.


14 Ağustos 2015


İki saatlik THY İstanbul-Napoli uçuşundan sonra Napoli'ye indik ve pasaport kontrolündeki memurların yavaşlığı bizleri oldukça rahatsız etse de Güney İtalya'ya geldiğimizi anladık. Tur rehberimiz Kaan Bey bizleri toparlayıp otobüsümüze götürdü. Hava alanından şehre doğru gitmeye başlarken ilk izlenimlerimiz yani panaromik gezi resimlerimiz aşağıdakiler oldu.


  


 
Rehberimizin anlattıklarına göre; Napoli İtalya'nın başkenti olan Roma'nın 250 km güneyinde. Şehir Akdeniz sahilinde Napoli Körfezi üzerinde iki volkanik bölge (doğusunda Vezüv Yanardağı ve batısında "Campi Flegri") arasında bir konumdadır. Napoli limanı Akdeniz'in ve Avrupa'nın en büyük limanlarından biri olup yakında bulunan birçok küçük Akdeniz adalarına, Sardinya'ya, Sicilya'ya, Eoliyen adalarına, Korsika'ya ve Tunus'a giden feribotların merkez limanıdır.
Resimlerde Vezüv yanardağı ve Napoli limanı görülmektedir.






 



 


 
VEZÜV - POMPEİ
İ.Ö. 79 yılında Vezüv yanardağından yükselen dumanlar birkaç saat içinde Pompei kentini büyük bir mezarlığa dönüştürdü. İki yüz bini aşkın insan yok oldu. İnsanlar lavların içinde kavrulup iki bin yıl boyunca taşlaşmış bir halde kaldılar.

İtalya’daki Pompei, Napoli’nin 25 kilometre kadar uzağındaydı. 1711 yılında bir İtalyan köylüsünün bağda bir çukur kazarken  rastladığı duvar, 1700 yıl boyunca toprak altında uyuyan bir medeniyetin ortaya çıkmasını sağlayan ilk ipucuydu.
 
Venüz yanardağındaki püskürme iki gün sürdü.  Dönemin en güzel evlerini, eşyalarını ve sanat eserlerini bünyesinde barındıran Pompei, dakikalara sığabilecek bir zaman diliminde yerle bir olmuştu. Akdeniz’in hafif deniz rüzgarlarını alan bu sevimli kent , karşısında bulunan Capri adası gibi cennetten bir köşeydi adeta. Roma’nın tüm zengin, aristokrat ve nufuzlu insanları Pompei’ne yerleşmeye başlamışlardı. Pompei’nin birkaç binlik nufusu kısa zamanda yüzbinleri aşmıştı. Kent, güzelliğinin yanında bir eğlence ve kumar merkezi durumundaydı.
 
 
2 SAATLİK UÇAK YOLCULUĞU ARKASINDAN NAPOLİ PANORAMİK GEZİ VE POMPEİ'YE GELİŞ



 
  O KADAR SICAK BİR YER Kİ SANKİ HALA KÜLLER ALTINDA KALAN ŞEHİR SOĞUMAMIŞ GİBİYDİ.



Rehberimiz Kaan Bey kendisi İtalya da 'Roma Tarihi' bölümünde okumuş.Gezimizden oldukça zevk aldığımız gibi bir İtalya tarihi ancak bu kadar güzel anlatılırdı.

 

Pompei şehri Vezüv yanardağının eteğinde, Napoli körfezi yakınlarında, eski bir lav tabakasının üzerine  İ.Ö. beşbin yıllarında kurulmuştu. Şehrin lavlar altında kalmasından 159 yıl önce Romalılar’a geçmişti. Pompei’i sekiz kapılı büyük bir duvar çeviriyordu. Şehir gece gündüz gelen tüccarlarla dolup taşıyordu. Her kapı iki kapı şeklinde inşaa ediliyor, insanların ve hayvanların gitmesi için  ayrı merdiven ve kapılar bulunuyordu. Sokaklar daha önce ki patlamalarda şehrin dört bir yanına savrularak donmuş lav tabakalarıyla döşenmişti. Bu sokaklardaki araba tekerleklerinin izi bügün bile görülebilmektedir. Şehrin ortasındaki Forum’da her hafta ayrı bir eğlence düzenleniyor;  düzenlenen eğlenceler kimi zaman bir kölenin başka bir köleyle veya bir arslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. İnsanların ve hayvanların ölüm çığlıkları Pompei halkının gözünü daha da karartıyor alkış ve bağırışlarını daha da artırıyordu. Vahşetin her türlüsü Forum’da Pompeililer’e sergileniyor; Pompei’nin en önemli binaları bu yüzden Forum meydanına bakıyordu. Bunlar arasında iki tiyatro binası, bir gladyöter alanı, hamamlar,tapınaklar vardı. Şehrin ikliminin,manzaralarının güzelliği, birçok zengin Romalı’nın burada yerleşmesine ,çok süslü evler,köşkler yaptırmasına yol açmıştı. Buranın başlıca gelirini ise şarap ve yağ ticareti oluşturuyordu.
 
Antik şehir İ.Ö.altıncı yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. İ.Ö. 89 yılında Romalılar tarafından işgal edilerek koloni haline getirildi. İ.Ö. I. Yy.da Romalılar şehri gelince  Pompei eşi benzeri görülmemiş bir eğlence merkezi haline getirdiler. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre  zenginliğin ve debdebenin  akılalmaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne gayrı ahlaki bir duruma giriyor, şehrin her köşesinde fuhuş evleri boy gösteriyordu. Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfitiyatrolar, bazilikalar caddeler,atölyeler,kenar mahalleler, bu mahallelerin dükkanları ve küçük karanlık hamamları,meyhaneler, çamaşırhaneler,mısır öğütmek için kullanılan değirmenler,fırınlar,evlerin ve hamamların ısıtma sistemleri, kumarhaneler, batakhaneler,hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile fark edilebiliyor. Duvarlardaki seçim sloganları, tiyotra oyunlarının ilanları, kentin hemen dışındaki küçük  hanlar, geceyi burada geçirenlerin  duvarlara yazdığı yazılar ve çizdiği resimler de rahatlıkla görülebiliyor. Ve sonunda da, kenti baştanbaşa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların vucutlarıyla yüzyüze geliniyor. Burada tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Bir yanda soyluların görkemli villaları, diğer yanda hizmetçi ve kölelerin  fakir evleri...

VE KIYAMET KOPUYOR

Vezuv yanardağı Ağustos ayında büyük bir gürültüyle patladı. Kimsenin farkında olmadığı bir sırada havadan, taşlar, kaya parçaları ve kızgın lavlar yağmaya başladı. 200.000 civarındaki Pompei halkı ne yapacağını şaşırdı. Panik esnasında hiç kimsenin aklına ihtiyarları,sakatları, hastaları kurtarmak gelmiyor, herkes sadece kendini düşünüyordu. Yer yer kalınlığı üç dört metreye varan küller,kükürtlü buharlar insanı hareket edemez hale getiriyordu. Şarap  pazarında toplanan insanlar gerçekleşen çöküntü sonucu  ağırlıkların altında kalıp öldüler. İki gün süren korkunç patlamalar sonunda şehir, kalınlığı yer yer sekiz metreyi bulan lavların altında kaldı.

 
Etnograf  Prof. Carlo Giardano, yetmiş dokuz yılının 24 Ağustos günü saat on üçte Pompei’de olup bitenleri bakın nasıl anlatıyor: ‘O gün öğle vakti volkanın ağazından ani olarak yükselen bir kül bulutu birkaç saat içerisinde bütün Pompei kaplayıvermişti. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik uykusuna girdi. Şehrin uykusu, taşları,eşyaları ve sanat eserlerini yeniden hayata kavuşturan kazılara kadar yüzyıllar boyu sürdü. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir. Yamaçları meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv, bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Napoli körfezine, Capri adasına baktığı için devamlı deniz kokulu esintiler altındaydı. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramlarını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri Vezüv’de yine bir püskürme olmuştu. Fakat o tarihlerde yeryüzünde hiçbir insan yaşamıyordu. Bu püskürmeyi çok sonra Yunan çoğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Hoş söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü para ve zevkten başka bir şey görmüyordu. Şu var ki İ.Ö. 62’de meydana gelen ve şehri hemen tamamıyla yıkan bir zelzele dahi bu felaketin habercisi sayılabilirdi. Zelzeleler de o kadar sık oluyordu ki artık Pompei halkı bunlara alışmış önemsememeye başlamıştı.
 
GEZİMİZDE BİR ARA BU ESKİ HAMAM MÜZESİNE GELDİK. DIŞARIYA GÖRE OLDUKÇA SERİNDİ VE BİRAZ OLSUN NEFES ALABİLDİK.



 
 
 

 
YOK OLDUĞU GÜN

İ.Ö. 79’da Vezüv yanardağından dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca yirmi dakikadar süren büyük bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle 600 metre uzakta olan Sarno nehrinin ağzındaki limana doğru atıldılar. Belki burada daha öncekiler gibi denize açılmak mümkün olabilecekti. Ne yazık ki bu düşünceye sahip olanların yollarını bir deniz kabarması kesti. Dev dalgalar bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizinin içine doğru fırlatıyordu. Zaten bu arada gökten iri kum taneleri büyüklüğünde çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen ardından da gaz yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye koyuldu. Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebeb oluyordu. Gökyüzü kararmış olduğundan şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan Vezüv’e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evlerinde görenler volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden havadaki oksijenin kısmen gaz karbonik hale dönüşmesi neticesinde boğuluyorlardı; yahut da evlerinin volkandan fışkıran taşlarla diğer maddelerin ağırlığına dayanamayıp çökmesi neticesinde yok oluyorlardı. Yarılmış olan yerden çıkan ağır ve zehirli gazlar  bu yarıklara düşmek yada eğilmek şansızlığına uğruyanları ebedi uykularına yolluyordu. Sonra ardı ardına Pompei’nin üzerine kızgın küller yağmaya başladı. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde güzel ve canlı Pompei büyük bir mezarlığa döndü. İki yüz bin insan bir anda yok oldu. Yaklaşık iki bin yıl o görkemli villalar, heykeller,duvar resimleri,mozaikler tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar kenti  keşfettiklerinde son gün, pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller üç gün siyah bir kar gibi yağmaya devam etti. O andan itibaren de Pompei iyice sessizliğe gömüldü. Kazılardan anlaşıldığı kadaryla Pompei halkı ardı ardına gelen öncü küçük patlamaları ciddiye almamıştı.

 
Pompeililer taş olarak çıkarıldıkları vakit ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular. Kimi başını ellerinin arasına alarak çaresiz bir şekilde lavların karşısına oturmuş,kimi şehrin fuhuş yuvalarında, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken lavların altında kalmışlardı. Bir duvarın üstünde ise bugün de görülebilecek olan Sodom ve Gomore yazısı bulunmaktadır. Tarihçilere göre Pompei de yaşayan yahudi köleler Pompei’nin bu durumunu görüp Sodom ve Gomore’yi hatırlamak için bu ibareyi yazmışlardı.

TAŞLAŞMIŞ İNSANLAR

1860’da İtalyan bilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerideki boşluğun kalıbını çıkardı. 19 yy’ın ikinci yarısında Giuseppe Fiovelli’nin başkalığında yapılan kazılarda ilk kez ilmi yöntemler uygulandı. Bununla beraber Pompei’de çalışan arkeologlar lavlar altında kalan insan ve hayvan vücutlarını ortaya çıkarmak için ilginç bir yöntem geliştirmişlerdi. Sert bir cisimle taşlamış lavla kaplı kabarık yerlere vuruyorlar altta boşluk olduğu zaman duyulan ses değişik olduğundan böyle bir yere rastlandığında küçük bir delik açıyorlardı.Bu delikten içeriye sıvı alçı döküp donmasını bekliyorlar daha sonra üstteki taşlaşmış lav kaldırılıyor ve alçıyla biçimlenen vücut ortaya çıkmış oluyordu. Vezüv’ün lavlarından kurtulamayan soylular, köleler, çocuğuna sarılmış anneler, yaşlılar, gençler, köpekler ve atlar oldukları meydana çıkmışlardı. Taşlaşmış insan vucutları,duvar resimleri, mozaikler,mobilyalar ve mutfak eşyaları Napoli’nin ünlü müzesinde şu anda sergilenmektedir.
 
 

BEN BU TAŞLAŞMIŞ İNSANLARI

Simone de Beauvoir'in kitabında okumuş (sene 1981) kitaptaki anlatımdan o kadar etkilenmiştim ki  bu müzeyi merak etmiştim. Şimdi yani 34 yıl sonra görmek kısmet oldu. Heyecanımı anlatacak kelimeler bulamıyorum.

 
 
 
 
 
 



  

Tarih kokan bir yerden ayrılmak uzun sürdü. Sıcak, yorgunluk ve açlık tavan yapmaya başladı. Rehberimiz otelimize gitmeden önce yolda Kuzey İtalya pizzasından farklı olan margarita pizza yenilebilecek lokantaya doğru yol aldığımız söyleyince mutlu olduk.

 
 
 
 
 

Ve ilk pizzamız
Gerçekten görüntü itibarıyla iç açıcı görünmese de  ey açlık sen nelere kadirsin diyerek yemeğe başladık. O kadar acıkmışız ki eleştiri yapmaya fırsat bile bulamadan yedik. Bu arada bulunduğumuz lokantanın sahibinin gitarla masalarımıza kadar gelip İtalyan müziklerini seslendirmesi benim gibi müzik hastası birisi için oldukça cazip gelmişti.
 
 
Napoli gezilecek yerler arasında Pompeii ve Herculaneum şehirlerinden başka San Lorenzo Kilisesi, Kraliyet Sarayı, St. Gregory Kilisesi, Palazzo Reale, Napoli Katedrali,  mutlaka görülmesi gereken yerlerden.
Ulusal Arkeoloji Müzesi  Museo Archeologico Nazionale di Napoli; Yunan, Roma ve Rönesans dönemine ait eserlerin sergilendiği tarih birikimiyle yalnız İtalya’nın değil, tüm dünyanın en önemli müzelerinden biri...
 Umberto 1 Galerisi







 
Tabiki burcumun 'boğa' olmasının avantajını kullanarak alışveriş merkezinin tabanına yerleştirilen burç resimlerinden benim olanı görüntüledim. 

 
 
San Francesco Di Paolo Kilisesi,
 
 



 
 
Verilen serbest zamanı deniz kenarında değerlendirmeye karar verip sahile doğru yürümeye başladık. 
 
 






 

 
 
Napoli'ye  geldik, gördük.
 
 


 

Hiç yorum yok: