AKÇAKOCA GEZİMİN ARDINDAN
Bugün, bir doğa manyağı olarak ben
Akçakoca’ya gitmeye karar verdim. Sabah 9:30 da arabanın tekeri Ankara’dan
Akçakoca’ya doğru döndü. Hiç mola vermeden gittiğim yolda beni eğlendiren tabii
ki yine müzikti.
Akçakoca'ya girişte yönümü Fakıllı köyünde bulunan
Fakıllı mağarasına çevirdim. Aynı zamanda burası benim için güzel bir Akçakoca
köyü diyebilirim. Girişte 3 Tl giriş ücreti ödeniyor. Oldukça güler yüzlü ve
konuşkan insanlar. Biraz sohbet ettikten sonra. Mağaraya doğru ilerledim.
Halen
doğal özellikler taşıyan mağaranın içinde çeşitli yönlere giden galeriler,
sarkıt ve dikitler vardır. Mağaranın havasının astım hastalığına iyi geldiği
bilinmektedir.
Sit alanıdır ve mevcut düzenlemelerle
ziyarete açıktır.
Köyden ayrılarak
Akçakoca merkeze doğru hareket ettim. Arabayı kullanmanın en kötü yanı etrafına fazla
bakamıyorsun ama yine de bir an yakaladığım bir güzellik olursa yavaşlayıp veya
durarak o anı görüntülemek istiyorum.
İşte burası da benim için öyle bir
yer. Durdum. Akçakoca’ya girişte panaromik bir çekim yaptım.
Bütün bir günümü gezmeye ayıracağım ve
saatte 12:00 bulduğu için, öncelikle meşhur Mustafa'nın yerinde (balık seven bir
kişi olarak) bir barbun balığı yemem gerekti.
Oturduğum yerden manzara bir harika,
yemek hepten harika...
ve Akçakoca'nın Melengüçceği tatlısı olmazsa olmazı ile yemeğimi tamamladım. Damağımda çerkes tatlıları tadı bıraktı. :)
Sonra sahilde oturup
yemeğin rehavetini üzerimden atmaya çalıştım. Mayomu getirmediğime üzüldüm. Deniz
beni sanki kendine çekiyordu. Ben de sahilde yürüdüm. Deniz dalgasının o huzur
veren sesinde kayboldum.
Sahilde
dinlendikten sonra geziye devam diyerek Akçakoca’nın Ceneviz kalesine doğru
ilerledim. Kaleye sahil yolunda ilerlerken Akçakoca'nın merkez cami önünden geçtim.
Akçakoca Merkez Camii; Akçakoca kent
merkezinde sıra dışı görünümüyle dikkat çeken Merkez Camisi, tek kubbe
sistemiyle yapılan camilerin aksine çağdaş mimarisi ile dikkat çekiyor. Temeli
1989 yılında atılan ve 2004 yılında hizmete açılan caminin kubbe yüksekliği 31
metre, minare yüksekliği ise 58 metre.
Türk ve modern mimari sentezlerinin
uygulandığı cami, Türkiye'de bu tarz mimari şekilde inşa edilen tek camidir. En
belirgin mimari özelliği klasik tek çatı sistemi yerine Selçuklu mimarisinde
kullanılan sekizgen köşelerin üzerine oturtulmuş Türk Otağ çadırından
esinlenilmiş bir çatı sistemine sahip olmasıdır. İç mekanı vitray camlarla
süslenirken, kubbe kaplamalarında 32 ton bakır levha kullanılmıştır.
Selçuklu Kıl Çadırlarından esinlenerek
yapılan Cami, bünyesinde dini vecibelerin yerine getirebileceği yerlerin
dışında birçok sosyal ihtiyaca cevap verebilecek alanları bulunmaktadır. ALINTI
Kaleye
arabayı park ettiğimde bu manzarayla karşılaştım
Kalenin
içinden görüntüler...
CENEVİZ KALESİ
4. Haçlı Seferleri için Venedik
gemileri ile İstanbul’a gelen ve çoğunluğu Latin olan Haçlı Ordusu, konuk
olarak girdiği İstanbul’u zapt eder. 1204’den 1261’e kadar süren Latin
İmparatorluğu döneminde Karadeniz kıyılarında egemenlik kurarlar. Ceneviz Kalesin
de bu dönemden kalmaktadır. Kalenin surları moloz taşlarla ve kiremit
kullanılarak yapılmış.
Kale avlusu içinde günümüzde dilek
kuyusu olarak bilinen ve niyet tutulup bozuk para atılan 5,30 metre çapındaki
derin çukur aslında su ihtiyacını karşılayan sarnıçtır. Kalenin denizden yüksek
bir tepe üzerinde bulunuşu buraya muhteşem bir seyir terası özelliği
katmaktadır.
Kaleden
çıktıktan sonra istikamet Aktaş köyü ve Aktaş şelalesi oldu. Köyün giriş
yolları güzeldi ve ilerleyen saatlerde ara ara bozuk yollara rastladım. Nerdeyse
gitmesem mi diye düşünürken doğru yolda olup olmadığımı teyit ettirmeye
çalıştığım bir teyze ‘’Doğru kızım vazgeçme git çok güzel bir yer dedi.’’
Şelaleye gitmek için yarım saatlik bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Ama değer. Zaten yürümeyi çok seven benim için bulunmaz bir fırsat oldu.
Buralarda yürümek HARİKAAA. Nefes almak HARİKAAA. Ciğerlerimin bayram ettiğini hissettim. Yolda yürürken aklıma Yılmaz Erdoğan'ın ''Bu yol nereye gider'' şiiri aklıma geldi.
Bu yol nereye gider?
bir kuğunun boynuna dokunurken…
yol bir yere gitmez içerde düz saçlara uğrar ayak üstü bir akşamüstü her plansız ürperişin sonu hüsran ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir yol yoluyla gidebilir yare yoldan çıkabilir apansız ve ömür bitebilir yoldan once ama yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir yaşamak hızlı bir ölme biçimidir düşünce ışıktan yavaşsa erken gidilmelidir gerdan sözcüğüne bir kuyumcuda da rastlayabilirsin bir kasapta da kalbin sızlamaz bir kuzu yüreğini vitrinde görünce o bir beslenme biçimidir ama korkarsın kurdun sevdiği havadan ayakkabı yaparsın yılandan yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir her garantiyi istersin hayattan oysa ölümle yaşam arası uzun malum ince bir yol bir yere gitmez o bir ölme biçimidir iyi yolculuklar denmez bir gidene yapılamaz çünkü çok yolculuk bir seferde yolcu denmez her gidene herkes o yolun taraftarı olmayabilir hiç bir sürgün gittiği yolu sevmez mesela yol bir yere gitmez o bir susma biçimidir soğuk bir taşıtın uğultusunda |
Yılmaz Erdoğan
|
Yürüdüğüm yoldan kareler..
Yolun
sonunda aldığımız nefese, nefes katan şelalemiz karşımızda. Her ne kadar suyu yaz
sıcağından azalmış olsa da ''işte bu'' dedirten bir görsellik Allah tarafından bize
sunuluyor.
Akçakoca
gezim bugünlük sona erdi. Bir daha ne zaman gelirim bilmem. Her şey kısmet. Ama
benim için harika bir yerdi. Geldiğime değdi.
İyi
ki geldim, gördüm.
Ankara ‘ya doğru yola çıktığımda, yol üzerinde Abant gölü ne uğramadan edemedim. Günü bir göl manzarasıyla kapatalım.
Özlediğin Gidip Göremediğindir
''Özlediğin, gidip göremediğindir;ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen''
---Oruç Aruoba---
Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır
diye
Fazıl Hüsnü Dağlarca