Powered By Blogger

22 Temmuz 2016 Cuma

AKÇAKOCA




AKÇAKOCA GEZİMİN ARDINDAN

Bugün, bir doğa manyağı olarak ben Akçakoca’ya gitmeye karar verdim. Sabah 9:30 da arabanın tekeri Ankara’dan Akçakoca’ya doğru döndü. Hiç mola vermeden gittiğim yolda beni eğlendiren tabii ki yine müzikti.


Akçakoca'ya girişte yönümü Fakıllı köyünde bulunan Fakıllı mağarasına çevirdim. Aynı zamanda burası benim için güzel bir Akçakoca köyü diyebilirim. Girişte 3 Tl giriş ücreti ödeniyor. Oldukça güler yüzlü ve konuşkan insanlar. Biraz sohbet ettikten sonra. Mağaraya doğru ilerledim.

 





Halen doğal özellikler taşıyan mağaranın içinde çeşitli yönlere giden galeriler, sarkıt ve dikitler vardır. Mağaranın havasının astım hastalığına iyi geldiği bilinmektedir.

Sit alanıdır ve mevcut düzenlemelerle ziyarete açıktır.




 
 


 
Köyden ayrılarak Akçakoca merkeze doğru hareket ettim. Arabayı kullanmanın en kötü yanı etrafına fazla bakamıyorsun ama yine de bir an yakaladığım bir güzellik olursa yavaşlayıp veya durarak o anı görüntülemek istiyorum.
İşte burası da benim için öyle bir yer. Durdum. Akçakoca’ya girişte panaromik bir çekim yaptım.

 

 
 

Bütün bir günümü gezmeye ayıracağım ve saatte 12:00 bulduğu için,  öncelikle meşhur Mustafa'nın yerinde (balık seven bir kişi olarak) bir barbun balığı yemem gerekti.

Oturduğum yerden manzara bir harika, yemek hepten harika... 

 
 


 
 
 
 
 
 
 
ve Akçakoca'nın Melengüçceği tatlısı olmazsa olmazı ile yemeğimi tamamladım. Damağımda çerkes tatlıları  tadı bıraktı. :)
 
 
 
 

Sonra sahilde oturup yemeğin rehavetini üzerimden atmaya çalıştım. Mayomu getirmediğime üzüldüm. Deniz beni sanki kendine çekiyordu. Ben de sahilde yürüdüm. Deniz dalgasının o huzur veren sesinde kayboldum.

 
 
 
 
 


 
 
 
 
 

Sahilde dinlendikten sonra geziye devam diyerek Akçakoca’nın Ceneviz kalesine doğru ilerledim. Kaleye sahil yolunda ilerlerken Akçakoca'nın merkez cami önünden geçtim.

 

Akçakoca Merkez Camii; Akçakoca kent merkezinde sıra dışı görünümüyle dikkat çeken Merkez Camisi, tek kubbe sistemiyle yapılan camilerin aksine çağdaş mimarisi ile dikkat çekiyor. Temeli 1989 yılında atılan ve 2004 yılında hizmete açılan caminin kubbe yüksekliği 31 metre, minare yüksekliği ise 58 metre. 



Türk ve modern mimari sentezlerinin uygulandığı cami, Türkiye'de bu tarz mimari şekilde inşa edilen tek camidir. En belirgin mimari özelliği klasik tek çatı sistemi yerine Selçuklu mimarisinde kullanılan sekizgen köşelerin üzerine oturtulmuş Türk Otağ çadırından esinlenilmiş bir çatı sistemine sahip olmasıdır. İç mekanı vitray camlarla süslenirken, kubbe kaplamalarında 32 ton bakır levha kullanılmıştır.

Selçuklu Kıl Çadırlarından esinlenerek yapılan Cami, bünyesinde dini vecibelerin yerine getirebileceği yerlerin dışında birçok sosyal ihtiyaca cevap verebilecek alanları  bulunmaktadır. ALINTI
 
Kaleye gelmeden yolda küçük çaplı köprüler ve derelerden geçtim.



Kaleye arabayı park ettiğimde bu manzarayla karşılaştım







Kalenin içinden görüntüler...








 
CENEVİZ KALESİ
4. Haçlı Seferleri için Venedik gemileri ile İstanbul’a gelen ve çoğunluğu Latin olan Haçlı Ordusu, konuk olarak girdiği İstanbul’u zapt eder. 1204’den 1261’e kadar süren Latin İmparatorluğu döneminde Karadeniz kıyılarında egemenlik kurarlar. Ceneviz Kalesin de bu dönemden kalmaktadır. Kalenin surları moloz taşlarla ve kiremit kullanılarak yapılmış.
Kale avlusu içinde günümüzde dilek kuyusu olarak bilinen ve niyet tutulup bozuk para atılan 5,30 metre çapındaki derin çukur aslında su ihtiyacını karşılayan sarnıçtır. Kalenin denizden yüksek bir tepe üzerinde bulunuşu buraya muhteşem bir seyir terası özelliği katmaktadır.
 

Kaleden çıktıktan sonra istikamet Aktaş köyü ve Aktaş şelalesi oldu. Köyün giriş yolları güzeldi ve ilerleyen saatlerde ara ara bozuk yollara rastladım. Nerdeyse gitmesem mi diye düşünürken doğru yolda olup olmadığımı teyit ettirmeye çalıştığım bir teyze ‘’Doğru kızım vazgeçme git çok güzel bir yer dedi.’’

Şelaleye gitmek için yarım saatlik bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Ama değer. Zaten yürümeyi çok seven benim için bulunmaz bir fırsat oldu.

Buralarda yürümek HARİKAAA. Nefes almak HARİKAAA. Ciğerlerimin bayram ettiğini hissettim. Yolda yürürken aklıma Yılmaz Erdoğan'ın ''Bu yol nereye gider'' şiiri aklıma geldi. 

 
 
Bu yol nereye gider?
 


bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
düşünce ışıktan yavaşsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaşam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene
yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela


yol bir yere gitmez
o bir susma biçimidir
soğuk bir taşıtın uğultusunda

 
 
 
 
 

 






Yürüdüğüm yoldan kareler..
 




Yolun sonunda aldığımız nefese, nefes katan şelalemiz karşımızda. Her ne kadar suyu yaz sıcağından azalmış olsa da ''işte bu'' dedirten bir görsellik Allah tarafından bize sunuluyor.







 
 
 
 

 




Akçakoca gezim bugünlük sona erdi. Bir daha ne zaman gelirim bilmem. Her şey kısmet. Ama benim için harika bir yerdi. Geldiğime değdi.

İyi ki geldim, gördüm.

Ankara ‘ya doğru yola çıktığımda, yol üzerinde Abant gölü ne uğramadan edemedim. Günü bir göl manzarasıyla kapatalım.

 
 
Özlediğin Gidip Göremediğindir
''Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen''
---Oruç Aruoba---
 





Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır
diye
 
Fazıl Hüsnü Dağlarca










 

 

 
 
 
 
 

 

9 Temmuz 2016 Cumartesi

BOLU-YEDİGÖLLER





Yedigöller, Bolu iline bağlıdır. Fotoğrafçılar için eşsiz güzelliklere sahip olan Yedigöller, kuzeyden güneye doğru  sıralanmış 7 adet gölden oluşmuştur.  Bu göllerin isimleri:  Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl ve Seringöl’dür.

Yedigöller nasıl bir yer?

Sessiz ve sakin bir tabiatı olan Yedigöller, şehir yaşamının yorucu ve bunaltıcı etkisinden kaçmak isteyenler için oldukça ideal bir yerdir. Çok farklı manzaralara sahiptir. Trekking yapmak isteyenler için farklı arazi şekilleri, şelaleleri, yürüyüş yolları mevcuttur.

Göllerin çevresi kayın, meşe, gürgen, kızılağaç, dişbudak, karaağaç, ıhlamur gibi geniş yapraklı ağaçlarla ve karaçam, sarıçam, köknar gibi iğne yapraklı ağaçlarla kaplı. Türkiye’nin en güzel orman alanlarından birisidir. Özellikle sonbahar günlerinde sarıdan kızıl tonlara kadar her türlü renge bürünen kayınlar ve diğer geniş yapraklı ağaçlar seyrine doyum olmayan görüntüleri özellikle fotograf meraklıları için güzel kareler sunuyor. Göller ve muhteşem manzaralar için yedigöller ideal bir gezi

 





Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki.

Friedrich Nietzsche












Tabiat aşkı, insanın ümitlerini boşa çıkarmayan yegane aşktır.

Honore de Balzac
 
 
Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra... Ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.

Kızılderili Atasözü





Dağlarda hayat, düzlüktekinden daha insancıldır. Halk birbirine daha yakındır, istenirse de daha uzak, ihtiyaçlar da daha az ama daha zorunlu.

Wolfgang Van Goethe

 




Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağlan örten ormanlar yok olmuş, atlar ehilleştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme uğraşının başlangıcı başlamış olacak.

Kızılderili Reisi Seatle

 

 

Ağaç maziyi istikbale bağlar, size sabrı öğretir, beraber yaşamanın, birbirine faydalı olmanın zevkini verir.

Marcel Proust

 





Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.

Paul Ehrlich

 








Hepimizin bir annesi vardır: Toprak.

Victor Hugo

 



























 
 
 
 
 

 
 
 

 
 
 

 
 
 

 
 
 

 

Eğer su kaynağı senin kendi ruhundan fışkırmazsa, susuzluğunu dindiremezsin.

Wolfgang Van Goethe

 





Yazmak, ölümsüz olabilir ama sesin yaptığı gibi iki insan arasındaki boşluğu kapatan bir köprü kuramaz.

Christy Brown - Sol Ayağım

  
 

 
 

 
 

 
 







Sudan daha yumuşak ve ince başka bir şey yoktur; fakat önüne çıkan her şeyi sürükleyecek ve parçalayabilecek kadar güçlüdür.

Lao Tzu