Hey gidi ankara hey!
Beni de benzettin ya kendine!
Astın suratımı resmileştirdin beni
Hey gidi ankara hey!
Beni de benzettin ya kendine
Yüzümde bürokrat gülümsemesi
Içimde politik çikmazlar
Beni de benzettin ya kendine!
Astın suratımı resmileştirdin beni
Hey gidi ankara hey!
Beni de benzettin ya kendine
Yüzümde bürokrat gülümsemesi
Içimde politik çikmazlar
Ali Uluraspa
ALTINPARK
HAMAMÖNÜ
Eski evler kadim dostlar gibidir.
Hep hazırdır seni bağrına basmaya.
Kapıları kilit bilmez.
Açar girersin..
Avlusuna attığın ilk adımda,
karşılar seni tanıdık kokular.
Ah! kaynayan reçel,
Anne şefkati gibi çorba,
Vefayı anımsatan kahve,
Şifacı bir el gibi
dokunur kanayan yerlerine.
İçin ısınır aniden.
Teklifsizce dalarsın odalarına.
Uzanmıştır çocukluğun
ak saçlı ninesinin dizine.
Gezinirken elleri saçlarında,
iyilerin hep kazandığı bir masalda
kötüleri kovarsın Kafdağı 'nın arkasına.
Mutfakta pişmiştir akşamın nevalesi.
Çoktan ayrılmıştır komşu teyzenin hakkı.
Hem de en yağlı yerinden.
Birazdan sokak kapısı açılır gıcırtıyla.
Gelmiştir evin babası.
Koşturur çocukluğun,koşturur sevinçle.
Uzatırken terliklerini,sarılırsın dizlerine.
'Bana ne getirdin 'der,açarsın avuçlarını.
Vardır cebinde mutlaka
kağıda sarılmış bir lokum
yada bir avuç akide şekeri.
Dışarıda kar boran olsa da, hiç üşümezsin.
Duvarlarına sinmiştir sevgiler.
Sıcacıktır eski evler.
Zaman yorar ya her şeyi.
Yıpranır onlarda gün be gün.
Ama hiç şikayet etmeden
saklarlar anılarımızı..
Dinlemesini bilir de,kulak verirsek seslerini.
Anlatırlar unutulmuş zamanları.
Bilmezler ki;
çoktan gözden çıkardık onları.
Bilmezler ki;
Kadim dostlukların bittiğini.
Kimsenin ardına bakmadığını.
Kötülerin Kafdağı'ndan indiğini.
Evlerin bir türlü ısınmadığını.
Yüreklerin hep üşüdüğünü.
Bilmezler ki.....
Hep hazırdır seni bağrına basmaya.
Kapıları kilit bilmez.
Açar girersin..
Avlusuna attığın ilk adımda,
karşılar seni tanıdık kokular.
Ah! kaynayan reçel,
Anne şefkati gibi çorba,
Vefayı anımsatan kahve,
Şifacı bir el gibi
dokunur kanayan yerlerine.
İçin ısınır aniden.
Teklifsizce dalarsın odalarına.
Uzanmıştır çocukluğun
ak saçlı ninesinin dizine.
Gezinirken elleri saçlarında,
iyilerin hep kazandığı bir masalda
kötüleri kovarsın Kafdağı 'nın arkasına.
Mutfakta pişmiştir akşamın nevalesi.
Çoktan ayrılmıştır komşu teyzenin hakkı.
Hem de en yağlı yerinden.
Birazdan sokak kapısı açılır gıcırtıyla.
Gelmiştir evin babası.
Koşturur çocukluğun,koşturur sevinçle.
Uzatırken terliklerini,sarılırsın dizlerine.
'Bana ne getirdin 'der,açarsın avuçlarını.
Vardır cebinde mutlaka
kağıda sarılmış bir lokum
yada bir avuç akide şekeri.
Dışarıda kar boran olsa da, hiç üşümezsin.
Duvarlarına sinmiştir sevgiler.
Sıcacıktır eski evler.
Zaman yorar ya her şeyi.
Yıpranır onlarda gün be gün.
Ama hiç şikayet etmeden
saklarlar anılarımızı..
Dinlemesini bilir de,kulak verirsek seslerini.
Anlatırlar unutulmuş zamanları.
Bilmezler ki;
çoktan gözden çıkardık onları.
Bilmezler ki;
Kadim dostlukların bittiğini.
Kimsenin ardına bakmadığını.
Kötülerin Kafdağı'ndan indiğini.
Evlerin bir türlü ısınmadığını.
Yüreklerin hep üşüdüğünü.
Bilmezler ki.....
Hümeyra Gün
|
HACI BAYRAM VELİ TÜRBESİ
Hararet nârda’dır, sac’da değildir,
Kerâmet sendedir, tâc’da değildir.
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hâc’da değildir.
Sakın, bir kimsenin gönlünü yıkma,
Gerçek erenlerin sözünden çıkma.
Eğer insan isen ölmezsin, korkma,
Âşığı kurt yemez, uc’da değildir.
Gönül kâbesine girmesin hülya,
Nefsine hakim ol düşme bed hûya.
Kirleri arıtan baksana suya,
Hep yüzü yerlerde, buc’da değildir.
Hiç Kimse Çekebilmez
Hiç kimse çekebilmez
Güçtür feleğin yayı
Derdine gönül verme
Bir götürür vayı
Oynayu gelir aldar
Çünkü eli çabuktur
Bir bunculayın fitne
Kande bulur arayı
Bir fani vefasızdır
Kavline inanma hiç
Gah bayı eder yoksul
Gah yoksul eder bayı
Hayran kamu alimler
Bu mani'nin alında
Kaf'tan kaf'a hükmeder
Bilmez bu muammayı
Vahittir o vahdette
Kesrette kani tefrik
Hızr ermedi bu sırra
Bildirmedi Musa'yı
Miskin Hacı Bayram sen
Dünyaya gönül verme
Bir ulu imarettir
Alma başa sevdayı
Güçtür feleğin yayı
Derdine gönül verme
Bir götürür vayı
Oynayu gelir aldar
Çünkü eli çabuktur
Bir bunculayın fitne
Kande bulur arayı
Bir fani vefasızdır
Kavline inanma hiç
Gah bayı eder yoksul
Gah yoksul eder bayı
Hayran kamu alimler
Bu mani'nin alında
Kaf'tan kaf'a hükmeder
Bilmez bu muammayı
Vahittir o vahdette
Kesrette kani tefrik
Hızr ermedi bu sırra
Bildirmedi Musa'yı
Miskin Hacı Bayram sen
Dünyaya gönül verme
Bir ulu imarettir
Alma başa sevdayı
ANKARA KALESİ
Evliya Çelebi'nin Ankara Kalesi'ni anlatırken, ince dikkatli ve usta benzetmeleri, gözleminin ne kadar dikkatli olduğunun bir göstergesidir. “Gülen gül gibi beyaz bir surla çevrilmiş olup zaptı imkansız bir kaledir”
PAPAZIN BAĞI
Evliya Çelebi'nin eserinden:
Beşinci iklimde olup, havası mutedil ve halkının çehreleri kırmızıdır. Dilberleri cihanı süsleyen, herkesçe övülen güzellerdir.”
Evliya Çelebi, Ankara’nın ilk yerleşim bölgesi olduğu yıllardan itibaren yetişmesi işin elverişli bir mekan olması sebebiyle, Lidyalılar döneminden itibaren var olan ve Ankara’nın ticareti için önem teşkil eden Tiftik keçisi ve sofçuluktan bahseder. Evliya Çelebi Ankara’nın bir kaç önemli yemeğinden halkından da bahsetmeden geçmek istemez. Çok beğendiği ve memnun kaldığı Ankara için “Allah bu şehri kıyamete kadar Osmanlıların elinde ebedetsin” diye dua eder.
Gezdik, gördük bize yazması size okuması düştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder