Venedik ' e giderken otobüsten görüntüler.
Vaporetto'ya biniş yeri ve vaperottan görüntüler
Venedik coğrafi olarak ilginç bir yapı, 120 minik adacık ve 400ü aşkın köprü barındırıyormuş. Daracık sokakları, rengarenk boyanmış evleriyle çok fotojenik, eskiliği ve rutubet kokulu bir yer. Venedik halkı, adacıkların ana karaya bağlandığı "Mestre" adlı yerde yaşıyormuş. Kanallı, köprülü, ana ulaşımın denizden sağlandığı, tahta kazıklar üzerine kurulmuş bir şehri şimdi bile hayal etmek zorken Venedikliler bunu 600 yıl önce hayal etmiş ve yapmış. Bu şehir hem yaşıyor, hem yüzüyor, hem batıyor!!
Şehrin en turistik yerleri San Polo ve San Marco bölgeleri. Rialto köprüsü ve San Marco meydanı da buralarda. Venedik her yeri yüzülerek gidilecek bir yer desem yanlış J olmaz. Burayı hakkıyla gezmek ve şehirden keyif almak ise sokaklarda kaybolma esasına dayalı. Bırakın kendinizi sokaklara… İz sürmeye kalkarsanız kafanızı haritadan kaldıramazsınız.
2-3 tane kerteriz noktası var Venedik’in… San Marco meydanı, Dükler sarayı, Rialto köprüsü, Grand Canal, Ponte dell’Academia. Haritada kabaca bunlara bakıp yönünüzü belirleyin, sonrasını çok planlamayın.
Venedik oldukça karmaşık, labirent gibi bir yer ve toplu taşıma sadece Vaporetto denilen su otobüsü gibi bir şeyle yapılıyor. Şehrin ortasından geçen ana kanal (ters S şeklinde) "Grand Canal" üzerinde işliyor bu Vaporettolar ve tek yön 6.5 euro.
Vaporettonun ilk durağı da otele yakın, Piazzale Roma meydanından başlıyor, San Marco'ya Vaporetto ile de ulaşım mümkün. Yürüyerek gidildiğinde yarım saat sürer diye düşünüyorum.
Venedik'te gezmenin raconu kaybolarak gezmek. Evet, haritanın işe yaramadığı bir şehir burası, takip etmesi çok zor. "Rialto köprüsü", "San Marco meydanı" gibi belirgin yerler bazı sokaklarda oklar ile gösterilmiş. Okları takip ederek yolunuzu buluyorsunuz. Bir sokağa giriyorsunuz ıssız, bir başka sokağa bağlanıyorsunuz çok kalabalık.
Rialto köprüsü (Ponte di Rialto) Grand Canal üzerindeki en önemli köprü. Etrafında ve üzerinde yine hediyelik eşyalar satılıyor, en çok da kuyumcu dükkanları bu bölgede toplanmış. Köprünün ayağında sıra sıra restoranların dizildiği yerler oldukça turistik, pahalı ve kalitesiz olduğunu duyduğumuz için burada yemek yemeyin deriz.
San Marco Meydanında "San Marco Bazilikası" dikkat çekiyor. Hemen karşısında çan kulesi var "Campanile di San Marco".
Bazilikanın yanında Plazzo Duccale yani Dükler Sarayı göze çarpıyor. Sarayın yanında da bir zindan var. Saraydan zindana geçerken mahkumların son kez Venedik'e baktıkları köprü "İç çekme köprüsü" veya "Hasret Köprüsü" gibi farklı isimlerle anılan Ponte di Sospiri var...
Her
tarafın kanal, köprü olması aşırı rutubeti de beraberinden getiriyor haliyle.
Gondolla gezerken daha iyi anladık ki binaların ilk katları çoğunlukla
kullanılmıyor. Binalarda kesif bir küf kokusu var. Bununla mücadele etmek için
ciddi çalışmalar da yapılıyormuş ama bir yere kadar. Kışın su baskınlarıyla
nasıl mücadele ediyorlar, yaşlılar burada nasıl yaşıyor gibi türlü türlü
sorular gelip geçti aklımdan. Her şeye rağmen akıl almaz bir turist akını var
buraya.
Sokakların
hepsi dar ve sağlı sollu, çantacı, takı dükkanı ve maske dükkanlarıyla dolu.
Venedik’e özel bir şey almak istiyorsanız en iyi tercihlerden biri Venedik
maskesi ile Murano’nun camlarından yapılmış tasarım takılar olacaktır.
MURANO VE BURANO ADALARI ve cam kesme atölyeleri
Gittiğinize pişman olmayacağınız adalar.
Murano Adası cam işçiliğinin merkezi olarak isim
yapmış, küçük, şeker bir ada. Büyük beklentilerle gitmeyin hayal kırıklığı
olabilir ama Murano takılarının en güzellerine ve fiyatları daha uygun
olanlarına burada rastladık.
Burano adası
hem Venedik’ten hem de Murano adasından oldukça farklı. Adaya ayak basar basmaz
renkli renkli evleriyle, ne Venedik’te ne de Murano’da görmediğimiz parkları ve
yeşil alanlarıyla hemen içine alıverdi bizi. Burano’da dantel işçiliği ile
ünlenmiş bir ada. Mutlaka görülmesi gerekiyor bence. Venedik’ten
doğrudan ulaşım mümkün, Murano’dan da 15 dk’lık bir vapur yolculuğuyla da
ulaşabilirsiniz.
SİRMİONE VE LAKE GARDA GÖLÜ
Garda Gölü, doğa ve su sporları seven herkese çok
farklı imkanlar sunmakla birlikte küçük köylerinde yetiştirilen zeytin ve
üzümlerle gurme tatili yapmak isteyenler için de ideal bir bölge.
Etrafı dik dağlarla çevrili Garda Gölü’nün kuzey kısmı
esen sert rüzgarlar sayesinde sörf ve yelken severlerin gözdesi. Hava sıcaksa
gölde yüzmek de başka bir alternatif. Ya da muhteşem doğasında doğa yürüyüşleri
ile kaybolabilirsiniz. Gölün çevresinde irili ufaklı birçok yerleşim yeri var.
En kuzey ucu Riva del Garda ile en güney ucu Sirmione ve sizi
ortaya çağa götürecek Malcesine bu köylerden sadece birkaçı.
Gölün
kuzeyinde yeralan Riva del Garda İtalyan markalarının Outlet’lerinin
olduğu bölge. Dolabımda İtalyan modasından birkaç parça kıyafet bulunsa hiç de
fena olmaz diyorsanız Avrupa’daki mağaza fiyatlarının altında fiyatları burada
bulabilirsiniz.
Sirmione, Garda Gölü’nün en güneyinde, karanın göl içine
kıvrılarak girdiği ve bu nedenle her iki taraftan gölle çevrili olan çok güzel
bir İtalyan köyü.
Sirmione’nin
tarihi şehir bölgesi surlarla çevrili ve bu bölgeye tarihi bir köprüden geçerek
ulaşıyorsunuz. Köprüden geçer geçmez sizi Sirmione’nin dar ve taşlı yolları
karşılıyor.
VERONA - ( ROMEO VE JÜLYET)
Garda Gölü’nde 2-3 günlük bir tatil planladıysanız
Garda Gölü’nün hemen yakınındaki romantik şehir Verona’ya günübirlik
gidebilirsiniz. Verona’da yarım gün geçirmeniz yeterli olacak.
Verona şehrine
adım atar atmaz burası ne kadar güzel diye iç geçirmemek mümkün değil. Hava
güzel ve Verona’da zaman geçirmek, lezzetli dondurmalarından yemek, meydana
karşı bir kahve içip tiramusu yemek çok keyifli. Verona’daki Kolezyum Roma’daki
kadar etkiledi beni. Ayrıca Kolezyum önündeki meydan cıvıl cıvıl.
ve
kaçınılmaz son. Juliet’in Evi… Tamamen turistlere yönelik olsa da burası
William Shakespeare’in ünlü eseri Romeo ve Juliet’teki balkonlu sahneye
atfedilen ev. Duvarları ise Romeo & Juliet aşkıyla yarışan aşkların
isimleriyle dolu.
Via
Cappello Caddesi 23 numarada yer alan Juliet’in evi, 13. yüzyıla kadar uzanan
bir geçmişe sahip. 1905 yılında belediye tarafından satın alınmış ve 76 yıl
önce de restore edilmiş. Juliet’in Romeo’suyla konuştuğu meşhur balkon da,
Shakespeare’in eserinden esinlenerek o tarihte eklenmiş. Balkonda fotoğraf
çektirmek turistlerin en büyük isteği. Evin avlusunda yer alan Juliet
heykelinin sağ göğsüne dokunanın şansa veya sonsuz aşka ulaşacağına inanılıyor.
SON DURAK SLOVENYA
Jülyen
Alperine ve sayısız göle
ev sahipliği yapan korunmuş muhteşem doğası ile Slovenya gezgin kalpleri
kazanmakta oldukça usta. 2 milyon nüfusa sahip olan ülke, ömrünün sonuna
kadar huzurlu ve sakin bir kafayla yaşamak isteyenler için biçilmiş kaftan. Ülke
genel olarak tertemiz, havası mis, yolları ise oldukça düzenli. Bled Göl’ünün
güzelliği ise dillere destan. Göl’ün ortasındaki adada St.
Martin Kilisesi’nin çan sesleri, etrafı saran dev dağlar ve tam karşısındaki
tepeden aşağı bakan Bled Şatosu sizi gerçeklikten koparacak. Slovenya, stresten
kaçıp nefes almak isteyenler için en uygun yer diyebilirim.
Bizim için Slovenya daha çok makarna ve pizza yemekten bıktığımız
için değişik bir lezzet tattığımız yer oldu. Oğlum kocaman bir dana biftek
kızım ve ben ekmek içinde servis edilen mantar çorbası yedik. Harika bir tattı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder